SAMSUN'DA KARALAHANA ÇORBASI YAPAN YER VAR MI?

SAMSUN'DA KARALAHANA ÇORBASI YAPAN YER VAR MI?

Av. Tufan Akcagöz'ün kaleminden SAMSUN'DA KARALAHANA ÇORBASI YAPAN YER VAR MI?

Puşkin, Tatyana'nın Onegin'e Mektubu'nda; 'Başkası! Hayır, dünyada kimim var, hiç kimseye kalbimi vermezdim ben! O yüksek bir kurulda alınan karar. O göğün dileği, sana aitim ben!' der.
 
Dünyada, ait olduğumuz şeyler var.
 
Aslında bu aidiyetler bizi var ediyor. Bizi ayaklarımızdan prangaladıkları gibi, yüreğimize sevgi tohumlarını, yine bu ait olma duygusu ekiyor.
 
Memleket sevgisi de, bir aidiyetin parçası. İnsan memleketini neden sever? Vizontele filminde Belediye Başkanı Nazmi bey bu soruya, 'Başka çaresi yoktur da ondan!' diye cevap verir. Ve devam eder: '... Ama biz biliriz ki bir yerde mutlu mesut olmanın ilk şartı orayı sevmektir. Burayı seversen, burası dünyanın en güzel yeridir ama dünyanın en güzel yerini sevmezsen, orası dünyanın en güzel yeri değildir.' 
 
Tuhaf bir duygudur memleket sevgisi. Aynı dili konuştuğun, ortak geçmişi yaşamış olduğun insanlarla bir arada olmanın hazzı mı bir toprağı sana çok sevdiren? 
 
Samsun'u uzun süredir özlemiyorum. Çünkü uzun bir zamandır Samsun'dan ayrı değilim. Üniversite yıllarımda uzun ayrılıklar yaşadık. Bir de askerde.. Onun dışında çoğunlukla Samsun'da bulundum. 
 
Denizden gelen iyot kokusunu özlüyordum uzaktayken. O nasıl oluyor demeyin sakın. Çoğu zaman öyle bir alışkanlık ki, farkında bile olmuyorsunuz bu güzel kokuyu size taşıyan denizden gelen naif rüzgârın. Bir süre ayrı kalın, anlarsınız. 
 
Mahrumiyet dönemlerini yaşamadık da bilmiyoruz. Yokluk nedir bilmiyor bu nesil. Ekmeğe muhtaç kalmadık hiç. 
 
Bu toprağın doğurduğu ekmeğin kokusunu hiç bir şeye değişmem. 
Mısır ekmeği ve turşu kavurmasına bayıldığım da doğrudur, karalahana çorbasını sevdiğim de..
 
Sahi, Samsun'da karalahana çorbası yapan yer var mı? 
Dışarıdan biri gelse, nereye gidip karnını doyuruyor, kebapçıya mı? 
Birini çevirse yoldan, pideci tarif edecektir, ya da dönerci.. 
 
Daha çok Samsun'a ait bir şeyler duymak istiyor insan.. 
 
Bir kente ait olmak kolay iş değildir. O kente sahip çıkmayı da gerektirir.. Okuluyla, yoluyla, sofrasıyla, sanat eserleriyle.. Kente sahip çıkmak, o kentin geçmişine sahip çıkmak demektir. Şimdilerde, 'Yıkacağız, yerine görün bakın neler yapacağız' kafasıyla idare ediliyoruz. Bu yönetim anlayışı Samsun'a hiç yakışmıyor. 
 
Sen sahip çıkmazsan, kim sahip çıkacak Samsun'a, Yozgatlılar mı? 
O kadar kopuklar ki tarihten, sanattan, vizyondan..
Sahte bir gerdanlık gibi geçiriyorlar kentin boynuna ne idüğü belirsiz şeyleri. 
 
Biz yaptık diyorlar, biz! 
Hayırlı olsun diyorlar, olmuyor.. 
Bir caddeyi önce milyonlar harcayıp kapatıyor, sonra olmadı deyip yeniden trafiğe açıyorlar. Oysa çiftlik caddesi butik bir turistik cadde olabilirdi. 
 
Moskova için Arbat caddesi neyse, İstanbul için istiklal caddesi neyse, bizim için deçiftlik odur. Ancak, bu ne ruhsuzluktur ki bütün cadde kamu lojmanı gibi gıpgri.. Boyasana, kırmızıya, sarıya, maviye.. 
 
Görenlerin içi açılsın. 
 
Madem bu caddeyi güzelleştireceksin, cıvıl cıvıl renklerle döşesene apartmanları.. 
 
Hayır, gri olacak.. Açıklı, koyulu gri.. Acıklı gri. 
Hayırlı olsun diyorlar, olmuyor. 
 
Samsun, bir turistik kent olarak öne çıkamıyorsa bunun en büyük sorumlusu biziz. Birincisi, kenti yönetecek insanları doğru seçemiyoruz. İkincisi, tarihimizden kopuğuz itiraf edelim. Bir arkadaşım, Efes harabelerinden çok sonra gezdim demişti Tekkeköy mağaralarını. Oysaki dünya arkeoloji tarihi Tekkeköy'ü yazıyor. Yazmak zorunda.. İspanya'da da öyle, Londra'da da, Madrid'de de.. Arkeoloji kitaplarında,Tekkeköy.
 
Sen eğer böylesi bir tarihe, Roma'daki aşıklar çeşmesi ya da ne bileyim İspanyol merdiveni kadar değer vermezsen, kimse vermez.. 
 
Bu kent yıllardır o kadar kötü yönetiliyor ki, bu nedenle atanan Vali iki Samsunspor maçına gitse, hemen aşık oluyor bizim ahali. Bunda tuhaflık yok.. İddia ediyorum, Vali ile Belediye Başkanı seçime girsin, açık ara Vali'ye yazar sonuç. Oysa Vali misafir. 
 
Bir yerde mutlu olmanın ilk şartı orayı sevmektir. Seviyoruz sevmesine de, elimizden kayıp giden tarihi de tutamıyoruz. Yıkmak, vandallıktır. Yıkıyorlar. Yıkmak, anıları yok etmektir. Yok ediyorlar. Bugün Avrupa'da üç kuşak, gidip aynı yerde aynı anıları yaşayabiliyor. Avrupa'da iki yüz elli yıllık kafeler var, gidip kahveni yudumluyorsun. Senden üç yüz yıl evvel gelmiş biri, kahve söylemiş; aynısından.. Kokusunu duyuyorsun, üç yüz yıllık.. Bir sigara yakmış üzerine. Senin gibi tıpkı. Bunu hissediyorsun. Yüzlerce yıl arasında gidip gidip geliyorsun. 
 
Duvardaki yağlı boya resimler en az iki yüz yıllık. Portreler o kadar canlı ki, birazdan çerçeveden çıkıp masana oturacaklarmış gibi. Kaç kişinin gözü değdi, kaç kişi uzun uzun dalıp gitti bu güzelim resimlere? 
Kaç kişi iç geçirdi, kıskandı, hayıflandı.. ? 
 
Çevrenize bakın ve gördüğünüz en eski binanın kaç yaşında olduğunu söyleyin bana.. 
 
Ağzı gözü yamultulmamış bedesten bırakmamışız. Ne çok sarraf geçti içinden. Ne tüccarlar geçti, ne ustalar, ne çıraklar gördü bu duvarlar.. Ne kavgalar edildi dededen miras kalan avuç içi kadar dükkanlar için. Şimdi hiç biri yok, hiç biri hatırlanmıyor. Ne miras bırakan, ne iştihayla bekleyen.. 
 
Orasına burasına çivi çakmaktan delik deşik olmuş, çevresine zorla klimalar iliştirilmiş eski binalar.. 
 
Zavallı bina, direnmiş belli ki ama olmamış. Sonra, kaderimdir diyerek boynunu bükmüş.
 
Samsun'u, bu boynu bükük binalardan sorun.
Bir mahalleye de adını veren Samsun kalesinin ayakları üzerinde bir otopark var şimdi.. 
 
Düşünün bir. Kale bin yıllık.. 
Kaç hamam varmış, kaçı gitmiş, kaçı kalmış.. Maskülen bir barbarlık içinde kaybolup gitmiş çoğu. 
Durup durup düşünüyorum. Bizden geriye ne kalacak? 
 
İyi ki Atatürk var.. 
İyi ki Samsun'a çıkmış. 
Ve iyi ki Avusturyalı heykeltıraş Heinrich Krippel, o güzel anıtı yapmış. Kentin orta yerinde duruyor. 
 
Bugün Samsun'a gelenlerin ilk uğrak yeri burası. Ya sonra? Bir yabancı turist kafilesini gördüm çiftlikte. Rehber, uzun uzun Elmas Hanım konağını anlatıyordu. İşte yine tarih..  
 
Elinde kalanlarla yetiniyor Samsun..
Bu kentin silkinip ayağa kalkması gerek. Kendine gelmeli, bu güzelim memleket.. Yeni bir ruh lazım bunun için.. Doğduğumuz, büyüdüğümüz topraklar bize bunu emrediyor. 
Sahi Samsun'da karalahana çorbası yapan yer var mı?