Söz ver

Söz ver

Tufan Akçagöz'ün kaleminden Söz Ver

Bodrum Gündoğan kıyılarında fok görülmüş

Oralardafok olur muymuş dedi biri.. 

Niye olmasın kardeşim, Foça'nın adı Phokaia sözcüğünden gelmiyor mu? 
 
Phokaia, Yunanca Phoke kelimesinin ağa babası değil mi?
Phoke, o şaşırdığın fokun ta kendisi değil mi? 
 
Bana bak!
Sen yabancısın aslında, fok kendi memleketinin sularında yüzüyor. 
Ve yine, İstanbul Eminönü'nde Galata Köprüsü'nün hemen yanında yunuslar..
 
İnsanlar eve çekilince, doğanın diğer misafirleri bir bir görünüvermişler.  
İnsanın içi kıpır kıpır oluyor heyecandan.
Bir süre yunusların gösterisini izledim.
Aman Allahım, o ne güzel danslar, ne güzel oyunlar!
Yunuslar, hangi ülkenin sularında gezerlerse oranın dilini konuşur, ora insanının diliyle söyleşirmiş. 
 
Ortada duran, başını kaldırıp, dalıp çıkıp bir şeyler söylüyor.
Ne diyor? 
Ne anlatıyor? 
Tek bir insan görünmüyor çevresinde.
Bu yüzden rahat ve sakin.
Bu yüzden belki de bu kadar emniyette hissediyor kendisini.
Bir şeyler söylüyor ortada duran..
Ne diyor?
Bir dalıp çıkıyor, sonra yuvarlak çiziyor diğerlerinin etrafında..
Saydım, tam üç tur atıyor.
Her devrinde biraz daha büyütüyor çemberi.
Kafasını çıkarıyor yine, sağ kulağının üzerine yatar gibi duruyor bir süre.
Sonra yine sağ tarafından hızlı bir kulaç atar gibi silkinip, köprüye kadar yüzüyor.
 
Kaçıp gitti sanırsın, o hızla yüzüyor ama kaçmıyor. 
Dalıyor sonra.
Yanındakiler de onu takip ediyor.
Gitti, gelmeyecek sanıyorsunuz. 
Geliyor.
Yine aynı hareketleri tekrarlıyor.
Bir gösteri hazırlamış, fırsatını bulmuş ve onu sergiliyor gibi..
Köprünün kıyısına değiyor, eline küçük bir toka yapıyor ve geri dönüyor sonra. 
Galata köprüsü!
Neler gördü, kimleri gördü bu güne kadar kim bilir.. 
Kaç hayat hikayesi dinledi, kaç sarhoş ağırladı, kaç kişi yaralı geldi de kucağına, sağlam çıktı gitti..
Kaçı öldü, heba oldu!
Ortada duran yunus, şarkı söyler gibi yüzüyordu.
Bizim dilimizden şarkılar söylüyor.
Kulak versem anlayacağım. 
Biraz daha yaklaşıyorum, bu defa mutlaka duyacağım.
İmkânı yok, bitirmiyor şarkısını.
Söylüyor da söylüyor..
Eşlik edilsin diye bekliyor besbelli. 
Biraz daha yanaşsın, yakına gelsin diye bekliyor insan.
Belki omuz omuza söyleriz türkülerimizi..
Birlikte, hep beraber..
Türkçe, kürtçe, lazca, rumca, ermenice, gürcüce.. 
Bu topraklara ait ne varsa o dilden, o yürekten..
Ben bugün çok mutlu oldum, çünkü bir yunusla türküler söyledim.
Bodrum sahilinde fok görülmüş, Marmara'da yunus.. 
Şaşıracak bir şey yok aslında.
Evlerdeyken biz, örgütleniyor bütün hayvanat. 
 
Ne sandınız ya!
Ne olacaktı başka?
Bak işte saklandığı yerden çıkıyor tüm giz, gizem ..
 
Hava kirliliği de azalmış biliyor musun?
Dışarda kalanlar, oksijen soluyor, egzoz dumanı değil. 
Balıklar her gün festival yapıyorlarmış mavi derinlikte. 
Onu anlatıyordu demin ortada duran yunus..
Festivalin türküsünü söylüyordu.
Her gün oynaşıyormuş balıklar, hepsi bir arada..
Yerlere sigara atmadan, bira şişelerini sağa sola savurmadan..
Hava ne kadar berrak ve temiz..
O kadar yakın bana, bir o kadar da uzak kuş sesleri.
Düğün mü var dışarda ne var? 
Kırlangıçlar geldi geçen gün.
İki tarafından gerdirdikleri bir mahya var gagalarının ucunda, Ramazan ayını karşılıyorlar. 
Bir süre öylece asılı durdular gökyüzünde.
'Hoş geldin ya şehri Ramazan'
'Hoş bulduk ey beşer!' 
Kırlangıçlar yuvalarını hiç unutmazlarmış. Bizimkiler de öyle.. Dönüp dolaşıp buluyorlar her seferinde..
Kim unutur ki yuvasını, insanoğlundan başka? 
Yaşarken gördüm bütün bunları.
Yoksa, yok hiç bir insana düşmanlığım.
Ben bir fok fedaisiyim..
Şimdi ben geldim, bakın yarın kimler kimler gelecek.
Saklanıyor, ürküyor, korkuyor çoğu.. 
Şimdi gelecekler.
Anlatacağım onlara..
Gelin gelin.. 
Saklandığınız yerden çıkın.
Kimse ateş etmiyor size artık.
Kimse taşlamıyor..
Geniş balıkçı ağlarında esir edilip rüsva edilmiyorsunuz, gelin..
Gelin bakın yunuslar bilmem kaçıncı türküye geçti.
Çoktan halaya durmuş nehir ağızlarında mersin balıkları..
Kuşlar göklerde vals ediyor adeta ve inanın ben daha önce böyle muazzam bir varyete görmedim. 
Küçük balıklar en önde oturmuş temaşa ediyor koca koca balıkların su altındaki hokkabazlıklarını.. 
Dışarıda kimse yok sanıyordum oysa. 
Dışarıda kimse yok ve özlemiştir sanıyordum beni, bizi, hepimizi, ufka dayanmış deniz.. 
Bizi bekliyor ve yalnızlıktan adeta ölecek sanıyordum yolları, tepeleri, yokuşları..
Bizsiz yapamaz sanıyordum oysa akşam sefalarını.. 
Suya attığım taş, kaçamak bir bakış.. 
Yürümek tozlu yollardan..
Yuvarlanmak çimenlerde.
Toprağa dayamak sırtını. 
Hiç biri ama hiç biri, dayanamaz sanıyordum yokluğuma.. 
Ben varsam var, yoksam yok sandığım her şey, ılık bir rüzgar yakalasa kanatlanıp uçuyor. 
Ben yokum!
Oysa bensiz yapamazlar sanıyordum. 
Oluyormuş baksana. 
Sen yokken de bak ne güzel yürüyormuş hayat, hem de güle oynaya.. 
Ve belki de daha güzel! 
Bak eğer bir gün biterse bu uğursuz günler; söz ver..
Bak o fok, o dans eden yunuslar, raks eden balıklar ve şarkı söyleyen kuşlar..
Hepsi ama hepsi..
Çok yakışıyorlar doğaya.
Sen de yakış, ne olur!
Sen de yakış ki, bir parça huzur iksiri ol alemde.
Yoksa seni bekleyen şey,  mutlak bir esaret, çaresiz bir çırpınış, zengin sandığın ama aslında sersefil bir yaşam olacaktır.
Ne eksik, ne fazla!
Söz ver.