Kerami Gürbüz

SİVİLLEŞEMEDİK VESSELAM…

Kerami Gürbüz

       Yazının başlığı sizde farklı çağrışımlar yapmasın, lütfen. "Sivilleşemedik vesselam" derken, sivil toplumun gereklerini yerine getirememek ve bu anlamda sivil toplum örgütlenmesini gerçekleştirememekten yakınıyorum.

Sivil Toplum Kuruluşları (STK), "hükümet/devlet dışı örgütler"le özdeş bir kavram. Bununla anlatılmak istenen, merkezi ya da yerel yönetimin denetiminde olmayan, gönüllü olarak kurulmuş dernekler, vakıflar, siyasal partiler, spor kulüpleri, sendikalar, meslek odaları vb. Siyasal partiler, Mete Tunçay'ın da vurguladığı üzere, ancak iktidarda olmadıkları zaman STK sayılmalıdırlar. Barolar, tabip ve mimar-mühendis odaları gibi örgütler, belirli bir mesleği yapabilmek için yasal olarak üye olunması zorunlu kuruluşlar oldukları için, ayrıca, anayasal olarak, kamu kurumu nitelikleri de olduğu için tam gönüllü nitelikte olmadıkları gibi sivil topluma yönelik işlem ve eylemleri olsa da tam olarak sivil toplum örgütü niteliğinde değildirler.

            Sivil toplum kavramı ve bu kavram çerçevesindeki örgütlenmeleri"3. sektör" olarak nitelendiriyoruz. Çünkü, sivil toplumun, 1. sektör olan"devlet"in yapabileceği hak ve hürriyet kısıtlamaları nedeniyle "devlet"e karşı toplumun ve o toplumu oluşturan bireylerin haklarını koruyabilmek için örgütlenmiş olması gerekmektedir. 2.sektör olarak nitelendirdiğimiz, kapitalist ekonomik düzenin kurallarına göre işlev gören"özel sektör", vatandaşı ekonomik bakımdan cendereye alırsa ya da onu aldatıp amiyane tabiri ile ürün/hizmet kalitesi, fiyat, reklamlar gibi olgularla kazıklamaya kalkarsa, sivil toplumun, buna karşı tavır koyacak şekilde de örgütlenmesi gerekmektedir. Tabii ki,sivil toplumun varlık sebebi ve amacı sadece olabilecek olumsuzluklara tavır koymak için değildir. Sivil toplumun en önemli bir diğer varlık sebebi de, eğitim, sağlık, çevre gibi hayati konularda devletin yükünü hafifleterek, kamu yararına projeleri hayata geçirmektir.Sivil toplumun bir diğer önemli işlevi ise, kamuoyu oluşturmak hatta kamuoyunun gücünü kullanarak siyasal ve idari kararların alınması sürecine katkıda bulunmaktır. Nitekim Batı demokrasilerinde uygulama, genel olarak buna uygundur. Hatta 5 milyon civarında nüfusu bulunan Danimarka'da, kişi başına beşer adet sivil toplum örgütü düşmesi nedeniyle, vatandaşların, nüfuslarını 25 milyon kişi olarak ifade ettiklerini okumuştum. Yani, vatandaş, bir sivil toplum örgütüne üye olarak içinde bulunduğu toplumun en az bir probleminin halledilebileceğinin bilincinde.

            Türkiye'de ise, sivil toplum ve sivil toplum örgütlenmeleri, her ne kadar dernek, vakıf, sendika gibi isimler altında örgütleniyor olsa da, bu örgütlere çoğu zamanya devlet ya da siyaset kendi rengini veriyor. Bu yüzden, hak ve hürriyet ihlalinde tavır koyması beklenen STÖ bir bakıyorsunuz, hak/hürriyet ihlallerinin en ateşli savunucusu olabiliyor. Ya da, STK'nın yöneticileri "ah filanca siyasal parti bir iktidara gelse !" diye gün sayabiliyor. Durum böyle olunca, aslında tüm STK'lara eşit uzaklıkta/yakınlıkta bulunması gereken iktidarlar değiştikçe, imtiyazlı STK'larla, gözden düşen STK'ların listesi de değişiyor.

            STK, ortak amaçlarına uygun faaliyetler gerçekleştirmeyi hedefleyen bir "kitle" tarafından kurulduğu halde, bir STK denince akla birkaç isimden fazlası gelmiyor. STK'lar "gönüllülük" esasına göre faaliyet gösteren kuruluşlar olduğu halde, on yıllarca başkanları dahi değişemeyebiliyor. Bazen, çok ulvi amaçlarla örgütlendiklerini iddia eden bazı STK'lar ise üyelerine lokal/restorant hizmeti sunmaktan başka bir işlevi fiilen üstlenemiyor. Elimde, istatistikî sağlıklı bir bilgi yok amakendini STK olarak tanımlayan birçok örgütün varlığı tabelasından ibaret kalıyor ve bu tür örgütler de genel kurullarından genel kurullarına toplanmaktan öte hiçbir şey yapmıyor.

Bazı STK'lar ise, üye sayısına, performansına, hayata geçirdiği projelerinin sayısı ve başarısı gibi konularda kendisini bir değerlendirmeye tabi tutmadan, kamuoyu oluşturmaya hatta merkezi ve yerel yönetimleri cendereye almaya kalkmaktadır ki, bu da STK'nın amacı dışında bilakis silah olarak kullanılmasıdır.

            Bazı STK'ların faaliyetleri sırf beyanattan ibaret olduğundan, aynı amaç doğrultusunda örgütlenen STK'lar arasında işbirliği bulunmadığından ve herkes"ne söylendiğinden/yapıldığından ziyade kimin söylediğine/yaptığına bakıp buna göre tavrını belirlediğinden" ülkemiz STK'ları bu noktada iyi bir görüntü çizemiyor, maalesef STK'lar, çoğu zaman siyasetin kısır ve çirkin çekişmelerinin kurbanı oluyor.

            Yukarda özelliklerini sıralamaya çalıştığım olumsuz STK örneklerine tüm Türkiye'de olduğu gibi Samsun'umuzda da rastlanmaktadır. Eğer, yerel gazetelerdeki yazı ve beyanlara, Samsun caddelerindeki STK tabelalarının sayılarına bakılacak olsa ve her STK, -sayıları bir elin parmaklarından fazla olmayanları tenzih ederim- beyan ettikleri düzeyde performans ortaya koyuyor olsa, bu şehir, bugün yaşadığı problemleri bu düzeyde yaşamıyor olurdu.

            Geçen hafta Samsun'da iktidar partisinin milletvekilleri Samsun'daki bazı STK'ların yöneticileri ve temsilcileri ile bir araya geldiler. Toplantıya ait fotoğraflara baktım. Toplantıya katılan ya da davet edilen STK'nın yöneticilerinin tamamı zaten her an iktidar partisinin yanında duran ve her ne yaparsa destekleyen insanlardan oluşuyordu. Yine burada hazır bulunan STK'nın bir kısmı geçmişte Mısır'da, Filistin'de, Myanmar'da yaşanan zulümler nedeniyle valilik makamının çağrısı üzerine Büyük Camii'nin avlusunda kılınan gıyabi cenaze namazlarını organize etmekten başka hiçbir faaliyetleri ile de hatırlanmıyorlar. İktidar partisinin gerçekten Samsun'un nabzını tutmak ve problemlerine kalıcı neşter vurmak gibi bir derdi var ise bir araya geldikleri STK'ları aracılığıyla Samsun'un gerçek durumunu görebilmeleri mümkün değildir. Ama bu toplantıdan murat ettikleri "âdet yerini bulsun, kamuoyu ile paylaşılmak üzere birkaç fotoğraf çekinelim yeterlidir!" düşüncesi ise maksat hâsıl olmuştur! Merak etmesinler.

            Yine geçen hafta Uluslararası Tarım Şehirleri Birliği (AGRICITIES) tarafından düzenlenen 2. Küresel Tarım Forumu, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı'nın katılımıyla Samsun Büyükşehir Belediyesi'nin ev sahipliğinde Samsun'da yapıldı. Samsun'da yapılan Küresel Tarım Forumu başlıklı ve saatlerce tarımın konuşulduğu bu etkinliğe Ziraat Mühendisleri Odası Samsun Şubesi davetli değildi. Tarımın konuşulduğu bir toplantıda bu sahada akademik kariyer yapmış meslek mensupları bulunmuyorsa ya da bulunmalarına gerek duyulmuyorsa böyle bir toplantıyı düzenlemekten umulan fayda nedir? Doğrusu merak ediyorum.

Yıllardır sivil toplumun ve STK'ların savunuculuğunu yapıyor ve her platformda gerekliliklerini vurguluyor olsak da sivil toplum anlayışı ve bu anlayış çevresindeki örgütlenmenin farklı bir bilinç gerektirdiğini unutmuş gözüküyoruz. Oysa, bu anlamda da -hangi siyasi anlayış iktidarda olursa olsun- hem birey, hem toplum ve hatta biraz ironik olacak ama bir çok STK olarak sivilleşmemiz gerekiyor.

Ama, biz,"sivilleşemedik vesselam !"