Av. Kürşat Orhan Şimşek

BÜYÜKELÇİ

Av. Kürşat Orhan Şimşek

“Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanma! Hayır, onlar Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar”

Tarih, 1 Mart 1977. Yer İstanbul Çapa’da bulunan Adana Öğrenci Yurdu. Karlı bir İstanbul gecesinin tan vakti. Az sonra sabah ezanı okunacaktı. "Ezan dinmesin, bayrak inmesin, vatan bölünmesin" diyen bir yiğit daha ülkücü şehitler kervanına katılıyordu.

Hani, her ocakta asılı olan, her ülkücünün evinde bulunan o meşhur “kar altında tabutsuz cenaze” veya “karda cenaze yürüyüşü” diye bilinen o fotoğrafın kahramanı Mustafa Erol şehit olmuştu! Yürekleri yakan, karlı bir günde koca yürekli ülkü erlerinin elleri üstünde taşınan hafızalarımızdan silinmeyen fotoğrafın kahramanı!

Giresun’un Tirebolu ilçesinden Erol ailesinin umudu, her şeyiydi Mustafa. Mertti, yürekliydi. Hem okumak hem de çalışmak için İstanbul’un yolunu tutmuştu. Üniversiteye kayıt olmuş, aynı zamanda da çalışıyordu. Fakir bir Anadolu çocuğunun okumak için başka ne şansı olabilirdi ki! Çapa’da bulunan ve genelde ülkücü öğrencilerin kaldığı Adana Öğrenci Yurduna yerleşmişti.

Dönem ülkenin kan gölüne döndüğü, eli kanlı katillerin her yerde boy gösterdiği dönemdi. Karanlık güç odakları kardeşi kardeşe kırdırıyordu. Bölücü hainler bu kez Mustafa Erol’un kaldığı yurdu hedef almıştı. Ateşli silahlar ve el bombaları ile ülkücü öğrencilerin kaldığı “D” yatakhanesine saldırmışlar, yakıp yıkmışlardı. Battaniyeler tutuşmuş, ortalık savaş alanına dönmüş, çığlıklar, kan ve gözyaşına karışmış, herkes can havliyle kendini dışarıya atıyordu. Lakin yanan ve parçalanan Mustafa yerinden kalkamamıştı. Atılan el bombası vücudunda patlamış, Mustafa orada şehadet şerbetini içmişti. Olay yerinde daha sonra yapılan incelemede 400'den fazla boş kovan toplanmıştı.

İstanbul’da birçok yurttan ve ocaklardan gelen ülkücü gençler, Gülhane Adli Tıp'tan aldıkları Mustafa Erol’un naaşını Muratpaşa Camii'ne getirdiler. Tabut alacak para dahi yoktu. Şehit Mustafa’nın battaniyeye sarılı parçalanmış naaşı lapa lapa yağan kar altında Muratpaşa Camii'nde kılınan cenaze namazı sonrası Merkezefendi Mezarlığı'nda vatan toprağına emanet edilmiştir.

Bu katliamla ilgili yapılan soruşturma ve alınan ifadeler sonucunda şüpheler bir isim üzerinde yoğunlaşmıştı. Yasadışı Dev-Yol örgütü mensubu olduğu iddia edilen Ozan Ceyhun olayın şüphelisi olarak aranmaya başlanmış ve hakkında idamla yargılanmak üzere iddianame düzenlenmişti. Şüpheli Ozan Ceyhun 1980 darbesinden sonra yurtdışına kaçmış, 1998 yılında Türkiye’nin başvurusu üzerine hakkında kırmızı bülten çıkartılmıştı. Yıllar geçmiş şüpheli Ozan Ceyhun, önce Alman vatandaşı olmuş, akabinde siyasete girmiş Alman Yeşiller Partisi'nden milletvekili seçilmişti.

Ozan Ceyhun, 2000 yılında da hakkında açılan ve idamla yargılandığı davadan beraat etmişti. 2002 yılında AKP’den İzmir Milletvekili adayı olmuş, ancak aday yapılmamıştı. Avrupa’da bulunduğu sırada Ermeni soykırım iddialarına yakın duran, Milli Görüş hareketinin terör listesine alınması için Alman Parlamentosu'na kanun teklifi veren Ozan Ceyhun yargı önünde aklanmış olsa da Ülkücülerin vicdanında aklanmamıştır.

Alman vatandaşı olan, yıllarca Avusturya ve Almanya’da yaşayan ve ülkücü Mustafa Erol’un katliamında bir numaralı şüpheli olan Ozan Ceyhun’un Viyana Büyükelçiliği'ne atanması, başta ülkücüler olmak üzere tüm sağduyulu insanların tepkisini çekmiştir. Ülkemizde bunca değerli ve yetişmiş insanımız varken, Alman vatandaşı olan bir zat, hangi niteliği ile bu göreve atanmıştır? Neden yurt dışı elçiliklere atananlar Alman vatandaşı, Amerikan vatandaşı oluyor? Ülkemizin çıkarları vatandaşı oldukları ülke çıkarları ile çatıştığında bu şahsiyetler nasıl hareket edecek?

Bu atama ülkücüleri derinden yaralamış, vicdanları kanatmıştır. Temennimiz bu yanlıştan dönülmesidir. Vicdanları kanatmamak gerek.

Mustafa Erol ve arkadaşları bayrak inmesin, ezan dinmesin, vatan bölünmesin diye gözlerini kırpmadan şehadete yürüyen ülkü erleriydi.

Merhum Başbuğ’un sözü ile “Çoğu zaman rüyama girerler. Sanki geçit resmi yapar gibi gözlerimin önünden geçerler. Oruç Reis ile kolkola yürür Yusuf İmamoğlu, Dursun Önkuzu, Süleyman Özmen, Erdem Arabacı, Ercüment Yahnici ve Gün Sazak gibi şehitler! Uykularım kaçar. Kalkar Cenab-ı Hakka sığınır, ruhları için dualar okurum. Ercüment'im gelir aklıma mezar bile dar gelmişti yavruma, mezara sığmamıştı. Onların ruhları bizim varlığımızın teminatıdır. Allah (C.C) hepsinden razı olsun, mekanları cennet olsun.''

Sağlıcakla…