Haftanın Kitabı - Elveda Gülsarı

Haftanın Kitabı - Elveda Gülsarı

Bu hafta sizlere Cengiz Aytmatov'un Elveda Gülsarı adlı romanını tanıtacağız.

Elveda Gülsarı, büyük Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un 1960’ların sonlarında yazdığı bir eseridir. Artık yazarlığının olgunluk dönemine giren büyük usta, şahane bir esere imza atmıştır. Romanda, bir Aytmatov eserinin pek çok klasiğini görebilmekteyiz. Mesela hikâye geri dönüşlerle anlatılır. Hikâyenin kahramanlarından birisi bir hayvandır. Yine bir Kırgız masalına yer verilmiştir. Semboller üzerinden sistem eleştirisi vardır…

Romana artık ihtiyarlamış olan Tanabay ile bir at olan Gülsarı’nın güç bela ilerledikleri sahne ile başlıyoruz. Esas zamanda yaklaşık 5-6 saatlik bir süre geçerken, Tanabay, çok sevdiği atının ki, maalesef kolhoz uygulaması ve komünizm yüzünden at onun değil, devletindir, son anlarında geri dönüşlerle geçmişi hatırlar. Bu hatıraların çoğunda bir zamanların efsane atı olan ve adı dillerden dillere dolaşan Gülsarı da vardır.

Gülsarı, daha yaşına bile girmeden Tanabay’a emanet edilmiş, yorga bir attır. Bu arada yorga koşusunun ne demek olduğunu merak edenler, bir video açıp izleyebilirler. Çünkü muhteşem bir koşu biçimidir. Asla dörtnala gitmez, ancak uzun mesafede yorulmak bilmeyen yapısıyla çok hızlı giderken, binicisini hiçbir şekilde sarsmaz. Hatta üzerine bir tas su koyun, dökülmez. Öyle asil, öyle muhteşem bir koşudur bu… İşte Gülsarı doğuştan bir taypalma yorga cinsi attır.

Gidenler bilir, Kırgızistan gerçek anlamda bir dağlar, stepler ve atlar ülkesidir. Dolaştığınız her yerde at sürüleri görürsünüz. Tabii sadece at binmek için değil, at eti yemek için de besleniyorlar. Mesela Gülsarı’da kımız içen çobanlar vardı. Oralarda halen daha kımız içiliyor.

Pek acıdır ki, Cengiz Aytmatov, Stalin terörüne kurban giden babası yüzünden, kendisine vurulan haksız, halk düşmanının oğlu damgası nedeniyle istediği eğitimi alamamıştır. Onun en fazla veterinerlik okumasına izin verilmiştir. Edebiyat fakültesini ise yıllar sonra, tanınan bir yazar olduktan sonra okumuştur.

Gelgelelim, kendisi de bir köy çocuğu olan Aytmatov’un aldığı veterinerlik eğitimi onun eserlerine çok ciddi ve başarılı bir şekilde yansımıştır. Eserlerinde bazen bir kurt, bazen bir deve, bazen bir geyik, bazen de bir at başrolde yer alabilmiştir.

Gülsarı’da eşsiz gözlem ve ifade yeteneğini kullanan Aytmatov, atı ve atları, tabii ki koyun ve kuzuları da çok başarılı bir şekilde işlemiştir. Öyle ki, roman bittiğinde Gülsarı’nın bırakın bir at olmayı, ciddi ciddi bir kişi/roman karakteri olduğunu düşünebiliyorsunuz.

Roman, elbette Aytmatov’un hayatından izler taşımaktadır. Tanabay’ın Bibican ile olan yasak aşkından, romanın sonlarında peyda olan Kerimbekov karakterinin aslında Cengiz Aytmatov’a çok benziyor olmasına kadar bu böyledir.

Eser, aynı zamanda bir Stalin dönemi tenkididir de… Sonuçta totaliter bir sistem olan Sovyetler Birliği’nde, sistemin mevcut halini eleştirebilmek imkansız olduğu için Stalin devri üzerinden tenkitler getirilmiştir. Bazı diyaloglar trajikomiktir. Mesela Tanabay ile denetçi gelen parti bilmemne sekreteri arasındaki komünist kuzu diyaloğu!

Tanabay karakteri çok güçlü ve başarılı bir şekilde işlenmiştir. Onun ilkgençlik yıllarındaki ruh hali, inandıkları ile ihtiyarlık dönemi arasındaki ilişkiler çok iyi bir şekilde verilmiştir. Dahası, Kırgız ülkesi, özellikle sert kışı, dağları ve hayvancılık faaliyetleri ile keçe çadır, kökbar, kımız, külah gibi yerel motifleriyle yine gayet başarılı bir şekilde işlenmiştir.

Velhasıl, Aytmatov büyük bir usta olduğunu burada da ortaya koymuştur.

Ve Gülsarı adı hepimizin yüreğinde bir sızıya dönüşmüştür.