Haftanın Kitabı: Akın Üner - Alperenler Dergahı

Haftanın Kitabı: Akın Üner - Alperenler Dergahı

Haftanın kitabında Akın Üner'in Alperenler Dergahı adlı romanını tanıtacağız.

Alperenler Dergahı, Samsunluedebiyatçı Akın Üner’inSarı Saltık üçlemesinin ikinci kitabı. İlki olanAşkabad Yolcusu’ndan tam bir yıl sonra piyasaya çıkan roman efsaneviTürk dervişi Sarı Saltık’ı merkezde tutan bir eser.

1243 Kösedağ Savaşı sonrasında Anadolu’da başlayan Moğol işgalinin etkili olduğu yılları kaleme alanSamsunlu yazar Üner, dönemin pek çok tarihi şahsiyetini de romanda kullanmış.

Sarı Saltık serisi için Yüzüklerin Efendisi’nin Türk versiyonu gibi diyenler oldu ya da yeni bir M. Necati Sepetçioğlu kitabıymış gibi diyenler… Her iki benzetmede eserin başarısını anlatmak için kullanıldı. El hak… Her ikisi de doğrudur.

Çünkü Sarı Saltık’ı anlatıyorsanız, Can Ocağında Pişen Aş’taki Arslan Baba karakterine de yaklaşacaksınız demektir. Ya da orijinal metinde geçen Cinnistan, devler, cazular gibi konuları işleyeceğiniz içinYüzüklerin Efendisi’ne de bir selam çakmış olacaksınız.

Roman postmodern bir anlatıma sahip. Fantastik öğeler mevcut; gerçeküstücülük keza. Üner, bir Türk mitolojisinin varlığını hatırlatıyor bize. Özellikle Türkmen boyu Çepnilerin bugün dahi varlıklarını sürdüren bazı inanışları temel alınmış. Albastı örneğindeki gibi… Nitekim Sarı Saltık bir Türkmen Çepni dervişiydi.

Üçlemenin tamamı Türklerin zor asırlarından biri olan 13. asrı anlatıyor. Kösedağ sonrasında ortaya çıkan yönetim krizleri Gıyaseddin Keyhüsrev ve oğulları İzzettin ile Rükneddin gibi kişilerle, devre ağırlığını koyan vezir Muineddin Pervane gibi yöneticiler, Moğol Han’ı Hulagü, komutanlar Baycu Han ve Ketboğa gibi karakterler romanda kendilerine yer buluyorlar. Bizde pek üstünde durulamayan Türkiye Selçuklu tarihinin bir bölümünü öğrenmek adına hayli başarılı bir kitap.


Akın Üner ile bir röportajında, ‘Sarı Saltık’ın romanını yazmak için yola çıktığında kafasında tek kitaplık bir roman olduğunu ancak kaynak taramaya ve özellikle de Sarı Saltık menkıbelerini okuduktan sonra mevzunun kısaca verilemeyeceğini gördüğünü hatta romanda kendilerine yer bulan bütün o fantastik mekan ve kişilerin Saltıkname’de zaten var olduğunu’ söylemişti. Aslında bu fantastik ve mitolojik öğelerin varlığı bir romancı için avantaj bile kabul edilebilir. Tabii bunu doğru kullanabilecek bir romancı için; Üner tam da öyle bir romancı.

Mesela romanda kısa aralıklarla çok farklı tarihlere ve mekanlara gidiliyor. Bir milattan önce, İskenderiye’desiniz; bir 1250’lerin İznik’inde… Ancak o kısa süreli geçişlere rağmen eser o kadar başarılı ki, sizi bunaltmıyor. Kafa karışıklığına neden olmuyor. Eserlerini adeta bir mühendis titizliği ile önceden planlayan Üner’in kendine has bir üslubu olduğunu bu şekilde fark edebiliyorsunuz.

Toparlarsak şayet, ilkini okumamış olsanız dahi bu kitap size Türk tarihinde hoş bir fantastik yolculuk vaat ediyor. Su gibi akan, duru bir Türkçenin hakim olduğu bir kitap.

E tabii bu kitabı okumanın şöyle kötü bir tarafı var. Üçüncüyü bekliyorsunuz! Haftaya ise onu yazacağız.

samsun kitap