İşsizlik genel olarak ülkemizin en büyük problemi olarak ortada duruyor. İşsizlik nelere gebe değil ki; aile içi huzursuzluğa, ailelerin dağılmasına, hırsızlığa, uyuşturucu kullanımının artmasına, maddi olanaksızlığa, eğitimsizliğe, asayiş olaylarının artmasına , bireysel facialara ve benzeri birçok olay dolayısıyla akabinde toplumsal huzursuzluğa, gerginliğe ve infiale…
Kamu ve özel sektörün istihdam adına bazı girişimleri oluyor ancak sektörü odaklı olan kısıtlı maddi bütçeli işler ne bireylere merhem oluyor ne devlete. Oluşturulmaya çalışılan istihdam alanları dahi tüketim odaklı.Bu yüzden de her girişilen istihdam seferberliği hamlesi 3-5 ay için mevcut yaraya geçici tampon görevi görmekten öteye gidemiyor.
‘Ya insanımız iş beğenmiyor!’ nidalarını duyar gibiyim. Evet karnı tok sırtı pek kardeşim tüm insanları kendin gibi zannedip empati yetisinden yoksun bir biçimde senin işkembenden böyle ifadeler kullanman normal.Çoğu özel mülkiyeti olmayan asgari ücretli insanımıza o kadar uzak ve yabancısın ki sen barınma giderini,ulaşım giderini,gıda giderini , fatura giderlerini (elektrik,doğalgaz,telefon,internet,su), hele ki evliyse çoluk çocuğun giderlerini düştüğünde Karı-Koca asgari ücretli çalışan bir ailenin her ayı ekside kapattığının hesabını yapmazsın sen.
Tarım ve Hayvancılık ile uğraşan geniş bir toplumsal tebaamız vardı Cumhuriyetin ilk yıllarından 2000’li yılların başına kadar. Gübre,mazot,tohum,işçilik masrafları düşüldükten sonra gelir gider tablosuna bakıldığında gözüken eksiler Tarım ve hayvancılığımızı bitirdi. Devletimiz belki daha düşük maliyetle açığı kapatıyor. Ancak milli sermayemiz dışarı gidiyor. Elimizde kalan işsizlik,huzursuzluk oluyor.
Sanayimiz bir çok alanda aşama kaydetmiş durum da ancak dışa bağımlı olarak gelişiyor. Oda haliyle ülkemizi üretici statüsüne değil ara elaman, iş gücü desteği konumuna sevk ediyor.Elimizdeki milli imkanları doğru kullanırsak direkt üretici statüsüne kavuşacağız.İşin birde pazarlama boyutu var o konuda da biraz eksikliğimiz mevcut. Ancak İtahalat yaparken ihracat yapsak yani alım yaparken satım yapsak buna dünyanın hiçbir kapitalist ülkesi hayır diyemez. Türkiye gibi güçlü bir pazarı kimse kaybetmek istemez.
Bizim cahilane düşüncelerimiz,önerilerimiz bir kenara bu sorunları bilimsel olarak tetkik ve analiz edip çözüme kavuşturacak beyin gücümüz olduğuna inanıyorum.
Ama hepsinin ötesinde itirafa ihtiyacımız var milli itirafa! Kanıyla canıyla vatan müdafaası vermiş ecdadın ‘mirasyedilik ekonomi modeli’ geliştiren torunları olduğumuzu, yönetenlerin yönetilenlere sürekli vergi yükü yüklemesiyle bir kalkınma ve ilerleme kaydedemeyeceğimizi, 1’e sattığımızı 10’a aldığımızı, yap işlet devret sistemi olmasa köprü dahi yapamayacağımızı, bereketli toprakları çorak bıraktığımızı, madenleri işlemeden sattığımızı, tedbir almadan Allah’tan Takdir beklediğimizi milletçe itiraf etmemiz gerekiyor! Ekonomik saldırılarla ıslah edilen bir ülke mi olacağız? Bir yanağımıza tokat yediğimizde diğerini mi döneceğiz? Gelecek nesilleri de bu kadere mahkum mu edeceğiz? Yoksa sürdürülebilir bir gelişim programı mı bırakacağız? Samimi cevaplara ve samimi itiraflara ihtiyacımız var.
Bu yüzden önce milli itiraflar sonra milli kalkınma!
İşinize gelmiyor mu? Milli bahanelere devam.