“Yalvarıyorum, biraz nefes verin!” feryadı, hafta içi Samsun’dan bir haberin başlığı idi. Nefes alamayan bir Covid hastası, sağlıkçılara cihaza bağlanmak için yalvarmıştı. Haberin alt başlığı aynen şöyle:
Vakaların yüzde yüz artış gösterdiği şehirlerden biri olan Samsun'da yoğun bakım ünitelerinde görev yapan sağlıkçıların anlattıkları tüyler ürpertti. Bazı hastaların kendilerine “Biraz nefes verin!” diye yalvardığını belirten sağlıkçılar, bu istekler karşısında gözyaşlarına hakim olamıyor.
2020’nin son ayına hafta sonu yasakları ile başladık. Ama bu yasak bahar aylarındaki yasaklardan farklıydı, aslında “yasak” değil de “kısıtlama” diyebiliriz.
Vaka ve hasta sayıları katbekat fazla olmasına karşın marketler, manavlar, kasaplar vs. alışveriş yerleri açık, insanlar alışveriş için sokaklarda. Özellikle gençler ve çocuklar karantina yasaklarını, maske ve mesafeyi hiçe saymakta. Yalnızca sahiller, Cumhuriyet Meydanı ve Atatürk Parkı boş.
Bizler gündelik yaşamımızı öyle ya da böyle devam ettirirken bu salgının yükünü şüphesiz sağlık çalışanları taşıyor. Yaklaşık on aydır süren yoğun çalışma temposunda bunalmış durumdalar. Hem fiziksel hem de ruhsal olarak tükenme noktasına geldiler. Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye’deki Covid-19 pozitif olan sağlık çalışanı sayısı.
Bu ağır çalışma şartları yetmezmiş gibi 7 bin 428 sağlık çalışanının Covid testi pozitif çıkmış.
Evet, yaklaşık üç haftadır kısıtlama olmasına karşın vaka sayıları hızla artmaya devam ediyor. Ölümler artıyor. Yoğun bakım ünitelerinde yer kalmadığı için hastanelerin yemekhaneleri bile Covid servisine dönüştürülüyor.
Bence artık bıçak kemiğe dayandı. Salgın kontrolden çıkmadan iki veya üç hafta tam kapanma sağlanmalı. En azından hasta ve ağır hasta sayıları azalır da sağlık çalışanları “biraz nefes” alır. Sonra aşı ve toplumsal bağışıklık.