Feyza Koyun

PENCERE

Feyza Koyun

Bir yakınım hastanede yatan babasından bahsederken “keşke pencere kenarında yatsaydı. Arada dışarıyı izlerdi” dedi. “Murat(eşim) hastanede yattığı dönem pencere kenarındaydı. Dışarıdaki devasa havalandırmadan gelen ses çok rahatsız ediciydi üstelik sıcaktan pencereyi de kapatamıyorduk. Çok bunalmıştık.” dedim. “Belki de penceresinin olmaması, olmasından iyidir.”

Hepimizin istediği pencereler var hayatta. İstemeliyiz de… Gayesiz ve çabasız bir anlamı olmuyor ömrün. Ama neyi nasıl istediğimiz önemli. Çünkü ağzımızdan çıkan o dileğin ya da kalbimizden geçirdiğimiz duanın ne zaman ve nasıl gerçek olacağını bilemiyoruz. Evrensel bir konu bu aslında İngilizcesi "beware what you wish for, it may come true" yani "Ne dilediğine dikkat et bir gün gerçekleşebilir "diyor. "Eee bunda ne kötülük var. Gerçek olması için diliyoruz zaten” diyorsanız bu konuyla ilgili en iyi bilinen mitolojik öykü “Midas’ın dokunuşu"nu hatırlatmak isterim.

Efsaneye göre Tanrı Dionysos yaptığı bir iyilikten dolayı Kral Midas’a: “Dile benden ne dilersen” der. Zenginlik ve altın düşkünü Kral Midas heyecanla:“Dokunduğum her şeyin altın olmasını istiyorum” diye cevaplar. Dileği gerçek olur. Artık dokunduğu her şey altına dönüşmektedir yalnız bu Midas’ın hayatında zenginlik değil sorun yaratır. Yemeği, ekmeği, suyu en önemlisi de canından çok sevdiği kızı altına dönüşür. Midas pişman olur dileğinden ve Tanrıdan geri almasını ister.Tanrı’nın yönlendirmesiyle şimdiki Gediz Nehrinde yıkanıp arındığı ama altına dönüşen kızını kurtaramadığı rivayet edilir. Bu hikayeden yola çıkarak sıkça duyduğumuz “tuttuğun altın olsun” duadan ziyade beddua olmuş oluyor.

Uzun zaman önce internette bununla ilgili bir kısa film izlemiştim. Ayakkabıları yırtık, kıyafetleri perişan vaziyetteki küçük çocuk parkın bankında güzel ayakkabıları, pahalı ve şık kıyafetiyle oturan zengin çocuğun yerinde olmayı dilemişti. Dileği gerçek olmuş çocuklar yer değiştirmişti. Zengin çocuk bu değişimden çok mutlu olmuş koşup zıplamış havalara uçmuştu. Diğer çocuk önce buna bir anlam verememiş sonra tekerlekli sandalyeyle bir kadın gelmiş Onu sandalyeye oturtup götürmüştü. Bu kadar kısa ve etkili daha iyi anlatılamazdı diye düşünmüştüm izlediğimde. Sosyal medyanın kullanımın artmasıyla çoğumuz yırtık ayakkabılı çocuk olduk. Arka planını bilmeden gördüğümüz hayatlara imrenip aynılarından istiyoruz. Biz bu şekilde yaşamaya hazır mıyız, böyle bir yaşam için nasıl bedeller ödememiz gerekiyor bunları sorgulamıyoruz bile. Oysa önce kendimizi tanıyıp daha sonra gerçekten ne istediğimize karar verip ona göre hareket ettiğimizde gerçekleşen dileğimizin sorumluluklarını alabilir tadını çıkarabiliriz.

Üniversiteye hazırlandığım yıllarda arkadaşlarla dershanede rehberlik hocasının odasında otururken bir arkadaşım: “Çok bunaldım artık ölmek istiyorum.” demişti gayri ihtiyari. Rehberlik öğretmenimiz: “Ağzınızdan çıkana dikkat edin arkadaşlar dua yerine geçer.” demişti. O cümle aklımdan hiç çıkmadı.

Söz üniversite sınavından açılmışken dün açıklanan sonuçlarla kazanamadığını öğrenen arkadaşlar için de birkaç şey söylemek istiyorum. Üniversiteye hazırlık ergenlikten yetişkinliğe geçiş gibi kötü bir dönemde insanın geleceğiyle ilgili karar vermesi beklenen ve bunu birkaç saatlik sınavın sonucuna sınırlayan zor bir süreç. Bir de buna okul dersleri, aile beklentisi, akraba kıyası, mahalle baskısı eklenince çekilmez bir hal alıyor. Üstelik maalesef ki psikolojimiz buna hazırlanarak büyütülmüyoruz. Ülke şartlarında yetenekle para kazanmak da oldukça zor... Yine de siz tüm bunlara rağmen en güzel yaşlarınızda sadece “yaşamak” isteyin ve kalbinizden geçirdiğiniz dileklerinize, dualarınıza dikkat edin. Siz istedikten ve emek verdikten sonra gerçekleşmemesi için hiçbir sebep yok.