Yaşanan sel doğal afet mi?

Yaşanan sel doğal afet mi?

Mustafa Bilik'in kaleminden 'Yaşanan sel doğal afet mi?'

Doğa ve insan arasında saygıya dayanan bir ilişki yoksa bilin ki kaybeden taraf daima insan oluyor. 

Bir ana gibi kucak açan doğaya sürekli nankörce karşılık veren insanoğlu aslında en büyük kötülüğü kendine yapmaktadır.
Doğa, kendine ait olanı geri almak ister, belki bir sel, belki de dalgalar, her şey yerle bir olur.
Tıpkı 22 Haziran'da ve 23 ağustosta Terme ve Salıpazarı ilçelerimizde yaşanan felaket gibi. İki canımız gitti dün yaşanan felakette. Birilerinin oğlu kardeşi babası amcası idi onlar. Ülkemizde en ucuz olan şey insan canı.
22 Haziran’daki uyarının ardından alınması gereken önlemler ve yapılması gereken çalışmalar çok daha maliyetli idi.
22 Haziran’da yaşanan felaketi de kapsayacak şekilde Salıpazarı ve Terme afet bölgesi ilan edilmelidir. Devletin de bu bölgedeki ıslah ve alt yapı çalışmalarını bir an önce tamamlaması gerekiyor.
Doğa yine döker, kırar intikamını alır. Dört bir tarafı betonarme yapılarla çevirme yarışı içerisinde olan insanoğlunun gözünü topraktan başka hiçbir şey doyurmaz.

Giden iki canın hesabını kim soracak yada kim verecek?
Doğal afet, felaket gibi sözlerle ifade edilerek geçiştirilecek.
Oysa derelere yapılan yapılar, denizlere yapılan dolgular, tarım alanlarına yapılan betonlaşmalar kimse tarafından konuşulmaz. Doğal afet felaket denir geçilir.
Hep söylenir doğa kendinden alınanı er veya geç geri alır. Bunu unutmanın sonucu dün iki canımızı yitirdik işte.
Felaket geldiğinde ne kadar ahlar vahlar edilse de gidenleri geri getiremezsiniz. Yaşananları kaderci bakış açısıyla bu felaketlerde insanoğlunun sorumluluğunu, aymazlığını, vurdumduymazlığını görmezden geldiğimiz müddetçe de değişen bir şey olmayacak.
Hâlbuki yüce dinimiz İslam insanlara daima önce önlemi sonra tefekkürü emreder. Biz 22 Haziran’daki olayın ardından önlemimizi almayıp tekrar daha büyüğünü yaşadığımızda ‘doğal felaket’ deme hakkına sahip miyiz?

Kimse sanmasın denizleri doldurularak yapılan yapılar, dere yataklarına kurulan binalar, orman alanlarına yapılan imarlar ilelebet kalır diye. İnsan ölür toprak olur, yapı gider doğa kalır. Doğayı atalarımızdan miras olarak değil de yavrularımızdan emanet aldığımız gerçeğini unutmasak belki bu kadar acımasız olmayız.

Şimdi de Sezar'ın hakkını Sezar'a teslim edelim.

Gazetecilik mesleğini diğer iş kollarından ayıran en önemli özellik şudur ki insanlar her mesleği para kazanmak adına yapar. işinizi ne kadar severseniz sevin en neticede hayatınızı devam ettirmek uğruna para kazanmak için çalışırız.
Bence gazzetecilik mesleği işte tam da burada diğer mesleklerden ayrılıyor.
Çünkü sahada olan gazeteciler muhabirler zaten çok fazla paralar kazanan insanlar değil. Buna rağmen meslekleri uğruna yapamayacakları olmayan insanlardır.

Mesela Terme'de yaşanan sel felaketinden kamuoyuna en güzel görüntüleri ulaştırmak uğruna çamur balçık demeden içine atlayanlardan günlerce suyu bile olmayan ilçede haber nöbeti tutanlara kadar tüm gazeteci arkadaşlarımı başta muhabirimiz Ahmet Altürk olmak üzere tebrik ediyorum onların hakkı ödenmez.

Onlarda orada can ve mal kurtarmak için görev yapan kamu çalışanları kadar önemli bir görevi ifa etmekteler.