Yücel Alkan

Ne Bileyim Ben!

Yücel Alkan

Karşılaşma sonrası aracımla evime dönerken kafamı bir sürü soru meşgul ediyordu. İki senede üç teknik direktör değişmesine rağmen hala sahadaki futbolun bir adım ileri gitmemesi gibi bir gerçek var önümüzde. Tam bu sırada radyoda muazzam bir MFÖ şarkısı çalıyordu: “Ne bileyim ben, Ah ne bileyim ben”. Bundan daha güzel durum tespiti olur mu? 

 

Hacettepe maçı uzun zamandır “tahmin” olarak nitelendirdiğimiz bazı gerçeklerin artık kesin olduğunu gösterdi bizlere. Bu takımın sorunu sportif değil, saha dışı problemler olduğu aşikâr. Galibiyet golünden sonra yaşananlara bir göz atalım mı? Kubilay ellerini kulaklarına götürerek tribünlere hareket yapıyor. Bu hareketin anlamı nedir, biliyor musunuz? Düşünün, en zorlu veya ezeli rakibinizle deplasmanda karşılaşıyorsunuz ve maçın galibiyet golünü atıyorsunuz. İşte bu hareket tam da bu esnada yapılır. Hatırlayın, Süper Lig’e yükseldiğimiz sezon Zenke, deplasmanda Orduspor tribünlerine yapmıştı bu hareketi. Kubilay’a net bir şekilde sormak lazım, bu hareketin amacı nedir diye. Yalçın Kılınç’ın hareketinin izah edilecek bir tarafı yok zaten. 

Herkesin merak ettiği soruyu ben sorayım: Ne yaptı bu taraftar size? İki sezondur sahada “takım” olamamış bir futbolcu topluluğu izleyen taraftarın tepki göstermesi en doğal hakkı değil midir?

Daha önceki yazılarımda da belirttim. Takımda bir kaos ortamının olduğu belli. Golden sonraki hareketler bu kaosun sahaya yansımış hali. İşin yönetim boyutunu bilemediğim için o konuda yorum yapmayacağım ama sadece şu kadarını söylemek istiyorum, bu sorunun ben çok daha köklü ve güçlü olduğunu düşünüyorum. Yönetimin radikal kararlar alması gerekiyor. İlk etapta İlyas ve Yalçın’ın kadro dışı bırakılması lazım. 


Bir hadis-i şerif var, duymuşsunuzdur belki: “(Akıllı ve olgun) Mü'min aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz” diye. Geçen sezon iç sahada oynadığımız bir karşılaşmada Bahattin golden sonra tribünlere sus işareti yapmıştı. O gün Bahattin’e bir yaptırım uygulayabilseydik bugün işler çok daha farklı olacaktı. Taviz tavizi doğuruyor maalesef.


Ahmet Şerif İzgören, Avucunuzdaki Kelebek adlı muhteşem programında “Gelecek Hayali” diye bir kavramdan bahseder. Gelecekteki hayalinize ulaşmanız gerekmez, uzakta bir yerde durabilir, der ve peşine bir Fransız atasözü ekler: “Yıldızlara dokunamazsınız ama karanlık gecelerde onlar size yol gösterir”. Şampiyonluk bizim için Gelecek Hayali’dir. Ancak Hacettepe maçı gösterdi ki bizim gibi bu gerçeğe inanan tek futbolcu Caner Arıcı’ymış. Mücadele gücü bitmiş, motivasyonu dibe vurmuş, tribünlerden tepki yiyen futbolcu topluluğu içerisinde sadece Caner inanmış galibiyete ve şampiyonluğa. Çünkü sadece bu gerçeğe ve hayale inanan futbolcular ancak böyle mücadele eder. Teşekkürler Caner Arıcı, iyi ki varsın. 


Atalarımız büyük insanlarmış, “Ne ekersen onu biçersin” demişler. Sancaktepe maçında “İlyas İlyas” diye bağırarak, İrfan Buz’a baskı yapan taraftarlar, İlyas’ın yaptığı hareketten sonra utanmışlar mıdır acaba? Taraftar olarak bazı şeyleri hak ediyoruz, müstahak bize!

 

Ben 20-25 senedir maça giderim, gidemediğim karşılaşmaları TV’den izlerim. Bu yaşıma geldim, hiç bu kadar aidiyet duygusundan yoksun futbolcu topluluğu izlemedim. Maçın 70. dakikasında sahayı terk edenler vardı. Yazık, gerçekten yazık!


İçinde bulunduğumuz kaos ortamında kilit isim İrfan Buz’dur. Ben yönetici olsam, İrfan Buz’u karşıma alırım ve bu karmaşanın sebebini sorarım. İrfan Buz, iki sezondur nasırlaşmış problemleri tespit etmiş ve İlyas – Bahattin ikilisini kadro dışı bırakarak bu nasırları temizlemeye çalışmıştı. Ancak görünen o ki, daha önce Taner Taşkın ve İsmet Taşdemir’in başını yakanlar İrfan Buz’u da harcamayı başardı. İrfan Buz denilince akla hırs ve mücadele geliyor. Nasıl oluyor da böylesine hırslı bir adam bir maç sonrası ceketini alıp, “İstifa ediyorum” diyebiliyor? Tahminime göre İrfan Buz camia içi gerçekleri gördü ancak bu problemlerin üstesinden gelemeyeceğini de anladığı için bıraktı. O yüzden tekrar söylüyorum, kilit isim İrfan Buz’dur, kendisiyle görüşmekte fayda var.


Transfer döneminin son günlerinde “Gazişehir’den bir futbolcu alınacakmış” şeklinde haberler basına sızdığı zaman, “Keşke Gökhan Alsan olsa ama imkansız” şeklinde yorumlar okumuştum. Hatta ilerleyen günlerde “Gazişehir Gökhan Alsan’ı bırakmıyor” gibi haber başlıklarını da gördük. Sormadan edemiyorum; Ne gördünüz acaba bu Gökhan Alsan’da? Koşmuyor, pres yapmıyor, 3 metre ilerisindeki adama pas atamıyor. Geldiği günden beri takımda sıradan bir futbolcu izleniminden öteye geçemedi. 

 

Sezonun en kötü futbolunu oynadık. Her geçen gün daha da kötüye doğru ivme kazanan bir Samsunspor var. Maç hakkında çok fazla konuşmak istemiyorum ancak şu soruyu da sormadan duramıyorum: Neden hala aynı sistem ve oyuncular üzerinde ısrar ediyoruz, anlamıyorum. Bakın kalın harflerle yazıyorum, olmuyor! Hala Gökhan – Ferhat – Oğuz üçlüsüyle maça çıkmanın anlamı nedir? Hala 4-2-3-1 üzerinde ısrar etmenin manası nedir? Oynadığı her maçta takım ortalamasının üzerinde oynayan Samed Hakan Kılıç neden kesiliyor? 

 

Sözlerimi teşekkür ederek tamamlamak istiyorum. “Bu şehrin çocukları Samsunsporludur” diyerek kendi imkanlarıyla Samsun’un çeşitli ilçelerinden öğrencilerimize stadyuma getiren Samsunsporlu Eğitimciler Platformu üyesi arkadaşlarıma, Batı Alt’ta kendi imkanlarıyla koreografi yapan dostlarıma, maçın 9. dakikasında oyunu durdurarak anma töreni gerçekleştiren futbolcu, hakem ve taraftarlarımıza teşekkür ediyorum.