Mehmet Yılmaz

Samsun Simidi

Mehmet Yılmaz

Simit, uzun yıllar garibanın yemeğiydi. İşçiler, öğrenciler hatta memurlar, öğle yemeklerinde çay-simit ikilisini buluşturur, karnını doyurmaya çalışırdı. Politikacılar enflasyon ya da ekonomi hesabı yaparken çay ve simit parasından yola çıkardı. Kâğıt üzerinde Samsun simidi de bu taifedendir, evet, simittir ama bir simitten daha ötedir!

Vakti zamanında Samsunlu bir mübadil şöyle bir şey anlatmıştı. “Bir folklor organizasyonu için ata toprağımız olan Selanik’e gittik. Şehirde dolaşırken, bir simitçi tezgâhının önünden geçtik. Simitçi amca bizim Türk olduğumuzu anlamış olmalı ki, Türkçe “Dünyanın en güzel simidi burada!” diye bağırdı. Bense bir anda, “Dünyanın en güzel simidi Samsun’da” deyiverdim. Bu sefer aynı amca, “Ben de Samsunluyum. Bu da Samsun simidi ve en güzeli bu.” dedi.

Bir Samsunlu olarak bizim bu diyaloğa yapacağımız yorum şu olur: İkisi de haklı!

Evet, bir tarafta dedeleri Selanik’ten Samsun’a göç etmiş Samsunlu bir Türk, diğer tarafta ise dedeleri Samsun’dan Selanik’e göç etmiş Selanikli bir Rum. Ancak ikisini birleştiren ve kesinlikle haklı oldukları şey tek: Samsun simidinin lezzeti…

Samsun dışına ilk defa çıkan bir Samsunlu, acıktığı zaman bir simit yemek isteyebilir. İşte o anda, o zamana kadar simit diye bildiği ve lezzetine alışkın olduğu şeyin aslında Samsun simidi olduğunu anlayacaktır. Evet, satın aldığı şeyin adı da simittir lakin tadı değildir. Nitekim Samsun Ticaret ve Sanayi Odası tarafından yapılan müracaat sonucunda bu simit Türk Patent Enstitüsü tarafından “Samsun simidi” adıyla tescillenmiş durumda; üstelik şu ifadelerle: 'Samsun Simidi'nin, mayası olabildiğince azdır ve mayalama/fermantasyonu kısadır. Hamuru yarı sert olup pekmezle (genellikle üzüm, dut, elma veya armut pekmezi) karıştırılarak yapılmakta ve bol miktarda susam (100 kg undan üretilen simide 20 kg susam) kullanılmaktadır.''

Peki, Samsun simidi nedir? Nasıl yapılır? Aslında nasıl yapıldığından çok nasıl yenildiğiyle ilgilendiğimiz için tarifini es geçelim. Zaten patent verilirken epeyce tarif edilmiş…

Çocukluğu Samsun’da geçenler için simit hayatın her aşamasında yer alan bir gıdadır. Kahvaltıda ya da açlığı bastırmak için ara öğünlerde. Çiftlik, Cumhuriyet Meydanı ve Mecidiye başta olmak üzere hemen her mahallede sepetlerinde taşıdıkları simitleri satan seyyar satıcıları görürsünüz. Hastane kapılarında, okul önlerinde ve tabii stadyum civarında… Ayrıca sabit simit satış tezgâhları da olurdu. Tabii şimdi doğrudan simit ürünleri ya da unlu gıda mamulleri satan, büyükçe mekânlarda da bulunabiliyor.

Samsun simidinin yanına en çok yakışan şey kimileri için çaysa kimileri için de ayrandır. Tabii beyaz, kaşar ya da krem peynir de şahane eşlik eder… Simit bittiğinde tabağınızda kalan susamları, işaret parmağınızı hafif ıslatıp, teker teker ağzınıza atmak bir ritüeldir. Bol susamın bu kadar çok yakıştığı ikinci bir şey bulamazsınız. Dışındaki çıtırlık ile içindeki tok hamurun bileşimine, hafif kızarmışlık da eklenince, sanki simit değil de, dünya mutfağının en leziz yemeğini yiyor gibi hissedebilirsiniz. Hele bir de fırından yeni çıkmış, dumanı üstünde ise…

90’lı yıllarda Samsun’da çocuk olup da, sokaktan gelen şu sözleri duymayan kişi azdır:

“Amasya’nın unundan, yeni çıktı fırından… Yeni…”