Levent Kaya

TÜRK İŞ ADAMLARI, GÖZLÜK, YALMA, MORİN HUUR KONSERİ

Levent Kaya

Pazar gecesi hocamda kaldım. Hocam pazartesi sabahı bana gözlük almaya çalıştı ama denediği yerler pazartesi günü işlemiyordu. Dolayısıyla bana Salı sabahı okula gelmemi söylemişti. O zaman ona da dediğim gibi “kendimi dişçiye gitmekten korkan çocuklar gibi hissediyordum.”

İsmail Salı sabahı kapımı çalıp “yırtık abicim, yırttık” havasıyla içeri girdi. Bu bir anlamda haftanın iyi geçeceğinin de işareti gibiydi. Gerçekten öyle de oldu.

O gün yıllardır görmediğim önemli kişilerle görüştüm. İçlerinden hayırsever Türk işadamları evimize yakın bir Hint lokantasında akşam yemeğine davet etti. Yemekte fotoğraf çekip sizlere bu konuyu anlatırken adlarını yazacağımı söyledim. “Aman hocam, abartmaya ne gerek var? Adımızı yazma” dediler. Dolayısıyla adlarını yazmadım. Kim olduklarını ekteki resimde görüyorsunuz.

Bilginiz olsun, Hintlerin yüzde elli baharatlı dedikleri yemekler bile benim için aşırı acılı.

Bu arada Türkiye’de iki yeni kitabımın baskıya hazırlandığını öğrendim.

Perşembe günüm çok yoğun ve yorucu geçti. Gece de tam yatacakken çok önemli bir kişiden görüntülü arama aldığım için yaklaşık 1e kadar ayakta kaldım.

Cuma sabahı hocam ders çıkışında beni bekliyordu. Dolayısıyla 9da okulda olmam gerekiyordu. Önceki günden epeyi yorgundum ve gece geç yatmıştım. Yine de zamanında hocama yetiştim. Beni alış veriş merkezini götürüp iki gözümün derecesini ölçtürdü. Sürekli okuma ve yazma işiyle meşgul olduğum için gözlerimin artık eskisi gibi iyi göremediğinin farkındayım. Ama ben 0,25-0,50 aralığı beklerken iki gözümün de 1,25 olduğu ortaya çıktı. Hocam hemen bana bir gözlük alıp, “kitap masanın kıyısına koy,” dedi.  Oturup bir yerde güzel bir şeyler atıştırıp sütlü çay içtik. Sonra kalkıp birlikte karşıdaki pazar yerine geçtik.

Pazar yerinde değerli kardeşim Bilge Kağan’ın sipariş verdiği yalma, kedüt ve kesürgü’yü uzun pazarlıklar sonucu aldım. Yakın zamanda kendisine ulaştırmayı umuyorum. Ben renklerini çok beğendim. Hadi açık yazayım; yalma harika bir mavi, öyle uçuk kaçık mavilerden değil. Kedüt mor renkli, şimdiye kadar gördüğüm en güzel desenli kumaşlardan birinden dikilmiş. Kesede ise iki renk de var. Güle güle giymesini ve yeni bir moda başlatmasını dilerim.

Alış veriş sonunda hocam bana “Bu gözlüğü sana yeniden okula kaydolup erdem işine girdiğin için aldım” diye hatırlattı. O evine yönelirken bineceğim 30 numaralı otobüs de durağa yaklaşıyordu. Okuldaki işimden sonra eve geldim ama İsmail’in bankada bir işi vardı. Öte-beri derken sonunda uygun bir banka bulup işlemi gördük. Akşama Moğolistan Morin Huur Orkestrasının konserine davetli olduğum için eve gitmek istemedim. Yine gidip Le Bistrot’da kahve içelim derken bizim Almanla karşılaştık. Bu kez tezgâha gidip geri döndüğümde İsmail adamla tanışmış, konuşmaya başlamıştı bile. Adı Christian imiş; kendi deyimiyle deneyimli bir gazeteci. Eşi Moğol olduğu ve ortaklıkla ilgili kimi nedenlerden dolayı burada bulunması gerektiği için burada yaşıyorlarmış ve işini internet üzerinden görüyormuş. Kimi ülkelerdeki oligarklardan ve para için insanları öldürmekten bile çekinmediklerinden örnekleriyle söz ettik. Neyse ki bu tür ağulu insanlardan Moğolistan’da, Türkiye’de ve Almanya’da hiç yok!

Akşam yedi “Bağımsızlık Sarayı”nda konsere gidecektim. Sağlam bir metalci olmama karşın Sibirya müziklerini hep sevmişimdir. Ayrıca geliri öğrencilere burs olacağı için de konseri destekliyorduk. Ben konserden çok keyif aldım.

Moğolistan’da çok tez elden, tartışmasız diğer aşların yanında kesinlikle ügre yapan bir Uygur Aşhanasına ihtiyaç var. Tez elden diyorum ama!

Bütün Cumartesi günü çeviri işiyle uğraştığım için evden bile çıkmadım. Pazar günü yeni grubun Türkçe dersi başladı.

Eve dönerken yere yukarıdan pamuk parçaları dökülmüş gibi nazlı nazlı savrulan kar tanecikleri dökülmüştü. Dışarısı -5 derece, tam yürüme havası.

Cumhuriyet bayramımızı şimdiden kutlarım.