Mustafa BİLİK

Eğitim Araştırma Hastanesi’ne boşuna gitmeyin

Mustafa BİLİK

Gecenin bir yarısı çocuğunuz ateşler içinde yanıyor. Bir baba olarak onu en yakın hastaneye ulaştırmaya çalışmak en tabi olanı. Fakat eviniz Eğitim Araştırma Hastanesi yakınında ise bunu yapmayın.
Eğitim Araştırma Hastanesi bugün artık etrafı evlerle dolan bir yaşam alanının merkezinde bir konumda. Gerek TOKİ konutları, Kıran Mahallesi hatta Derecik için en yakın hastane. Bu mahallelerden birinde oturuyor olduğunuzu düşünün. Çocuğunuz gecenin bir yarısı ateşler içerisinde yanıyor. Tüm normal ebeveynler gibi bir yolunu bulup evladınızı en yakın sağlık kuruluşuna ulaştırmaya çalışırsınız.
Fakat, evinizin en yakınındaki sağlık kuruluşu Samsun Eğitim ve Araştırma Hastanesi ise bunu yapmayın. Çünkü gözünüzün nuru evladınızı bu hastanenin acil servisine yetiştirirseniz alacağınız cevap şu; “Biz travmalı yaralanmalar dışında acil hizmetlerini vermiyoruz. Kendi imkanlarınızla hastanızı başka bir acil servise götürmeniz gerekiyor”

Aynı durumun tersini Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi'ne gittiğimizde yaşadık. Orada da düşme sonucu yaralanan çocuklarını hastaneye getiren aileye başka bir hastanenin acil servisinde travma servisi olduğu ve çocuklarını oraya götürmeleri gerektiği söylendi. 

Yani acillerdeki bu ayırımı yapmak doğru mu. Acil durumda mantık en yakın sağlık kuruluşuna ulaşmak değil midir? Bu değilse ve hasta başka bir yere gönderilecekse ailenin böyle bir imkanı olmayabilir neden ambulans ile sevk edilmiyor? Diyelimki ailenin imkanı var ama hastaneler arasında mekik dokunurken hasta kaybedilse hesabını kimden soracağız?

Ben vatandaş olarak hastama hangi hastanenin acil servisnin bakacağını nasıl bileceğim? Bunun için ne kadar tıp eğitimi almam gerekiyor?

Pozitif bilimin kurucusu olan Hipokrat (Hippocrates) M.Ö. 460 yılında Yunanistan'ın Kos Adası'nda dünyaya gelmiştir. Babasının da zamanın ünlü hekimlerinden biri olan Hipokrat, hastaların çözümlerini gözlemleyerek ve deneyleyerek bulmasıyla, tıbbın bilim haline gelmesini sağlamıştır.
Hipokrat Yemini esasen Hipokrat tarafından kaleme alınmamıştır. Bir öğrencisi tarafından 5. Y.Y.'da yazılı hale getirilmiştir. Bu kaleme alınan and, 2 bin yıldır eğitimini tamamlayan doktorların sembolik yemini olmuştur. Doktorluk sanatının en önemli sembollerinden biri olan Hipokrat Yemini, zaman zaman değişikliğe uğrasa da dinlerden ve sosyal düzenlerden bağımsız olma özelliğini taşır.
Orijinal Hipokrat andının Türkçe'ye çevrilmiş hali ise şöyle:
"Hekim apollon aesculapions, hygia panacea ve bütün tanrı ve tanrıçalar adına!... and içerim, onları tanık ve şahit tutarım ki, bu andımı ve verdiğim sözü gücüm kuvvetim yettiği kadar yerine getireceğim. Bu sanatta hocamı, babam gibi tanıyacağım, rızkımı onunla paylaşacağım. Paraya ihtiyacı olursa kesemi onunla bölüşeceğim. Öğrenmek istedikleri takdirde onun çocuklarına bu sanatı bir ücret veya senet almaksızın öğreteceğim. Reçetelerin örneklerini, ağızdan bilgileri şifahi malumatı ve başka dersleri evlatlarıma, hocamın çocuklarına ve hekim andı içenlere öğreteceğim. Bunlardan başka bir kimseye öğretmeyeceğim. Gücüm yettiği kadar tedavimi hiçbir vakit kötülük için değil, yardım için kullanacağım. Benden ağı ( zehir ) isteyene onu vermeyeceğim gibi, böyle bir hareket tarzını bile tavsiye etmeyeceğim. Bunun gibi gebe bir kadına çocuk düşürmesi için ilaç vermeyeceğim. Fakat hayatımı tertemiz bir şekilde kullanacağım. Bıçağımı mesanesinde taş olan muzdariplerde bile kullanmayacağım. Bunun için yerimi ehline terk edeceğim. Hangi eve girersem gireyim, hastaya yardım için gireceğim. Kasıtlı olan bütün kötülüklerden kaçınacağım. İster hür ister köle olsun erkek ve kadınların vücudunu kötüye kullanmaktan mazarrattan sakınacağım. Gerek sanatımın icrası sırasında, gerek sanatımın dışında insanlarla münasebette iken etrafımda olup bitenleri, görüp işittiklerimi bir sır olarak saklayacağım ve kimseye açmayacağım"

TÜRKİYE'DEKİ HEKİMLİK ANDI
Tıp Fakültesi'ni bitiren öğrenciler, günümüz koşullarına göre şekillendirilen Hipokrat Yemini'ni ederek mesleğe başlarlar.
"Tıp fakültesinden aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı statü,hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma, hayatımı insanlık hizmetlerine adayacağıma,hastalarımı memnun edeceğime, insan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime,mesleğim dolayısıyla öğrendiğim küçük sırları saklayacağıma, hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı ve sevgi göstereceğime dil,din, milliyet, cinsiyet,takım, ırk ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime, mesleğimi dürüstlükle ve onurla yapacağıma namusum ve şerefim üzerine yemin ederim."

OZAN ARİF İÇİN
Lise yıllarımda gurbetçi bir akrabam sayesinde tanışma fırsatı bulmuştum Ozan Arif ile. İncesu’daki evinde ağırlamıştı bizi. Ben onun bu kadar mütevazi olabileceğini aklımdan bile geçirmemiştim. ‘Acaba akrabam ile arkadaşlığından dolayı mı böyle’ diye düşünmeden geçememiştim. Ama tanıdıkça anladım ki o gerçek Anadolu ozanı kimliğine sahip bir insandı.
Allah rahmet eylesin cenazesine dünyanın dört bir yanından insanlar kalkıp geldi. Devlet Bahçeli çok konuşuldu bu cenaze süresince. Ben çelengini de görmedim. Bence ayıp edildi ozanımıza. Eleştirilmeyi kaldıramayanlar siyaset yapmasın. Bir sanatçı bir siyasetçiyi eleştiriyor diye ne savcılıklarda sürünsün ne de cenazesinde bir çelenk çok görülsün.
Daha derinlere inmeye gerek yok. Allah ozanımıza rahmeti ile muamele eylesin.
Sağlıcakla kalın.